27 Nisan 2014 Pazar

ABDURRAHİM KARAKOÇ



DOĞUMU : 1932 yılının Nisan ayında Kahramanmaraş ili, Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü (Cela) köyünde doğdu.
ÇALIŞMA HAYATI : 1958 yılında memur olarak çalışmaya başladı. Bu görevinden 1981 yılında emekli oldu.

YARGI :  Şair, şiirleri yüzünden otuza yakın mahkemeye verildi fakat hepsinden beraat etti.

EDEBİ HAYATI : Şiirleri değişik gazete ve dergilerde yayınlandı.

ÜSLUBU: Şiirlerinde esas unsur olarak insanı ele alır.
Günümüz âşık tarzı şiirin büyük ustalarındandır.

Çeşitli radyo ve televizyon programlarına katılan Karakoç'un şiirleri bugüne dek birçok araştırmada aktarıldı.

Karakoç'un politik taşlamaları kadar sevgi şiirleri de hemen her kesimde yankı bulmakta ve birçok sanatçı tarafından bestelenmekte ve okunmaktadır

SİYASİ HAYATI : 1985 Yılından beri gazetecilik yapan Karakoç, bir ara politikaya girdi ve ayrıldı.

Şimdilerde politikayla uğraşmakta ve bir günlük gazetede köşe yazıları yazmaktadır.

ÖLÜMÜ: 2012.
ESERLERİ

 1.   Hasan'a Mektuplar,
 2.  El Kulakta,
 3.  Vur Emri,
 4.  Kan Yazısı,
 5.  Bütün Şiirleri,
 6.  Suları Islatamadım, 
 7.  Beşinci Mevsim,
 8.  Dosta Doğru,
 9.  Akıl Karaya Vurdu,
10. Yasaklı Rüyalar,,
11.  Gökçekimi,
12. Gerdanlık - I,
13. Gerdanlık - II,
14. Parmak İzi,

adlı şiir kitapları bulunmaktadır.

--------------------------------------------------

ŞİİRİ

BEKLEMEK

Sarıcadüzü'nde bir yığın toprak
Sulanır her sabah gözyaşlarımla
Mihriban, Mihriban uyan da bir bak!
Hasret düğüm düğüm ak saçlarımda...

Ardıçlı ağaçlarda gene ay doğar
Akasya gölgeleri delik - deşik...
Bir pınar ağlar sabahtan akşama dek
Yapraklar sallanır, ışıklar söner...
Büyüdükçe büyür içimde bir dert,
BEKLEMEK...

----

ACABA

Uyuyan göllere ay ışığında
Sevginin resmini çizsem kim anlar?
Tomurcuk ayrılıp, gül açtığında
Yağmurun saçını çözsem kim anlar?

Bir mekan kaplamış ne varsa nerde
Kendi ötesini saklar her perde
Sonsuzluğun sona erdiği yerde
Huduttan bir kulaç kazsam kim anlar?

Aşk, kömür beyazı; kin, süt karası
Eklenir yarama her dost yarası
Et oldum bıçakla kemik arası
Cellatla ahdimi bozsam kim anlar?

Doğumda yalan var, ölümde gerçek
Bir şeyler anlatır balık, kuş, çiçek
Kırık gönülleri toplayıp tek tek
Toplayıp göğsüme dizsem kim anlar?

Gün geldi zamanı gömdüm kabire
Dağ oldu aklımın verdiği fire
Bağlasam telaşı çelik zincire
Sabrın derisini yüzsem kim anlar?

İçte deprem olur dışın düğümü
İhlâssız çözülmez işin düğümü
Aklımdan geçeni, düşündüğümü
Okusam kim dinler, yazsam kim anlar?

----

AÇIK DİLEKÇE

Görmediğim bir bambaşka durum var
Sizin şehrin kızlarında savcı bey.
Yaklaşanı tâ yürekten vururlar
Kan kokuyor gözlerinde savcı bey.

Gayeleri gönül kırmak dal gibi
Bakışları çifte faul bal gibi
Ülkeler fethetmiş bir kral gibi
Gurur dolu pozlarında savcı bey.

Kaş yaparken, göz çıkarır elleri
Çok silâhtan tesirlidir dilleri
Hayret ettim, bir tuhaf ki hâlleri,
Poyraz eser yüzlerinde savcı bey! .

Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz
İlk görüşte avladılar habersiz
Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz
Kebap oldum közlerinde savcı bey! .

Bölüştüler gönlüm ile aklımı
Davacıyım, ara benim hakkımı...
Bir yol göster, haksız mıyım, haklı mı?
Yorulmayım izlerinde savcı bey.

-----------------

MİHRİBAN

Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü,
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.

Yâr, deyince kalem elden düşüyor;
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
Lâmbamda titreyen alev üşüyor
Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.

Önce naz, sonra söz ve sonra hile..
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler, asırlar, değişse bile,
Eski töre bozulmuyor Mihriban.

Tabiplerde ilâç yoktur yarama;
Aşk deyince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama,
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.

Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne;
Kar koysa köz olur aşkın külüne...
Şaştım kara bahtın tahammülüne;
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.

Tarife sığmıyor aşkın anlamı;
Ancak çeken bilir bu derdi, gamı
Bir kör düğüm baştan sona tamamı;
Çözemedim, çözülmüyor Mihriban.

-----------------------------------------------------



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder