22 Nisan 2014 Salı

HASAN TAHSİN PAKSOY *




Edebiyatçı

DOĞUMU: 1969 Yılında Ferhuş (Maraş- Merkez) kasabasında doğdu.

ÖĞRENİMİ

İLK-ORTA: İlk öğrenimini doğduğu kasabada,  orta öğrenimini Maraş Meslek Lisesi’nde,

ÜNİVERSİTE: Yüksek öğrenimini Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde tamamladı.

ŞİMDİ: Şu anda ise,  Maraş'ta bir devlet kuruluşunda memur olarak görev yapmaktadır.

EDEBİ ÇALIŞMALARINI: Edebi çalışmalarını, Maraş Akademik Çerçeve, Figan ve Genç Adım dergilerinde, Gündüz gazetesi ve Aksu gazetesinde değerlendirdi.

“Zarif Fidanlar” adlı roman çalışması vardır.

----------------

şiirinden örneker
çiçek


anne kucagı sımsıcak mis kokudur dua
gönülleribahar gül lale edendir dua
hürriyetin baş tacı mü'minin kızarmış ekmeğidir dua
bu hal ile hem demim terki diyar  eyleme Allah'ım
                                                      21.04.2012
babam

kırk iki yaşındayım ilk defa babam elimi tutarak gezdik
kaydırakta kayan çocuklar gibi gönlüm şendi / biraz da utangaç
hiçbir çocuk kalmasın benim gibi şen olsun babasıyla
ağzında şeker cebinde paran olmazsa dahi çocuğum elini tutsun baban
                                                                            01.02.2011
gönül

Allah'ı bilebilmektir büyük derya
cennet benim içimde sırlı sırlı ahenk ahenk
gözlerimde çağlayan nehrin damlaları akar
eğil insan / eğil
dağlar gibi dağlar gibi
  
saygı

bu gün bir fatim vardı ne kutlu hazine
baş eğdim gönül serdim yüce ruhların yoluna
yıllarca diz büktüm sevinç gözyaşlarıyla doldum
doğan batan gün ötelere fatiha taşır

namaz

be ki bir çağla taptaze ve canlı
bahar benim çiçek benim gül behim
zannetme ki çöle düşen sersem damlayım
bir düzenin içinde kıvrım kıvrım bükülen secdeyim


sultan

Kur-an'la keyfim var ki çanakkale mahşerinde şehit Ahmet
yaşamın ortasında zamanı durduran cennet
gönlüm bulutların üstünde sultan
her nefeste rahmetle dolan / sanma ki başıboşsun
                                                05.05.2012

 hürmet

yaşlı amcanın önünde eğilip el öpmen neden
çok şeylere kadir zengin  kutretlisin bu hal neden
bir elbiseye  sahip olmayana bu hürmet neden
İslam'a karasevdalı  bir cana önünde eğim eğim eğildim
                                                   09.05.2012

-----------------------
,
Yazarın Düz Yazıları.

BEYAZ ÖNLÜK

İç Anadolu, Bozkır ili çilekeş insanları… yaşam doğasıyla örgülü havası, toprağı kendisini yansıtır. Renksizlik ve hususiyetsizlik içinde. Bozkır illerinin kendine has yaşam felsefesi vardır. Dıştaki durağan ve sükunet, içte zenginlerin fırtınalarını taşır. Onda renkler şekiller silinir. Yerini cihetlerde sıfatlardan öte hakikat alemine bırakır. Dışa ait irade haline gelir. Ebedileşir. Bozkırlı inanan, inanılan insandır. Asrın kaybettiği bütün kıymetler: aşk, iman, aza kanat vefa, misafirperverlik, fedakarlık onda toplanır.

Çorum’da ortaokulu bitirip Ankara Cebeci Hemşirelik Okulu’na kaydımı yaptırdığımda içim içime sığmıyordu.

Köye geldiğimde babam harmandan dönüyordu. Toz toprak içindeki yüzü, bana gülümsüyordu.

Koşarak gidip elini öptüm, o da yanaklarımdan öptü. Babamın yüzündeki harman tozu yüzümü toz içinde bıraktı.

Koluna girip eve çıktık.

Babam anama:

-Hey hatun! Kızım hemşirelik okuluna kaydını yaptırmış. Senin başındaki yaşmak gibi bütün esbabı beyaz olacak, insanlara hizmet edecek .Yarın Çorum’a gidip öteberi alalım.Hem de traktöre bir bakım yaptıralım.

Aradan yıllar geçti. Belirli bir yaşa gelmiş, çoluk çocuğa karışmış bir hemşeriydim.Ankara Devlet Hastanesinde görevime devam ederken, aksakallı bir ihtiyar, nurani yüzü ve iri cüssesiyle bir abidenin ihtişamını andırıyor. Hani şu koca çınarlar var ya, iki, üç asır yaşayan çınarlar… Bende öyle bir boyut uyanırdı. Alp dağlarının ihtişamı bu hastamızın yanında cüce kalıyor. Çünkü işin ötesinde manevi ihtişamı dışa taşmıştı.

Aksakallı dedeyle öyle bir diyalogumuz oldu ki, onu dedem yerine koymuştum. Koridorun köşesinde namaz kılar, dua eder. Ellerini dua için açtığında içime ılık ılık sıcaklık akardı. Acaba bana mı dua ediyor derdim. Onun ermiş pir hali vardı. Çünkü bütün yapı ve yaşamı ermiş insanın karakterini gösteriyor…

İğneleri kendim vuruyor ve ilaçlarını kendim veriyordum. İhtiyar ve insanlar beni çok seviyor ve dua ediyordu. Ben de bu ilgiye memnun oluyordum.

Günler böyle geçerken nöbetçi olmadığım bir gece, aksakallı İbrahim Dede ‘nin Hak’kın rahmetine kavuşmuş olduğunu sabahleyin hastaneye geldiğimde öğrendim. Gözlerinden yaşlar boşanıyor… İbrahim dede’ye öyle alışmıştım ki, mazimin temsilcisi, hayatının her safhasında bizlere yaşamıyla ilgi çektiriyor.

İki sonra oğlu Ali yayınıma gelerek “Babam saatini ölmeden önce size armağan etti”dedi.

-Oğlum ali bu saatimi hemşire hanım kızıma ver ve hakkını helal etsin, o kızımı çok sevdim,demiş.

Evet ne hakkınız olabilir ki bu ermiş insanımızda! Her türlü hizmete layık mazimizin insanıydı. Göz yaşlarıyla saati kabul ediyorum. Hakkımı da seve seve helal ediyorum. Saati ömrüm boyunca onun hatırası olarak saklayacağım. Benden sonra da kızıma emanet olarak bırakacağım. Çünkü geçmişi bilmeyen, tarihini kafasının süzgecinden geçirmeyen insanlar geleceğe yön veremezler .

----------------

SU SİZE TEŞEKKÜR EDERİM

Su sizi o kadar severim ki çocukların dilini kullanarak şen olurum.Kanadını çırpan kuş misali, annesinin sütüne kavuşan bebek gibi denizlerde takla atan yunuslar gibi sevinçlerimi sunarım..
Teşekkürlerimi kime sunsam su. Hani idrak nerede parçalanır.Zihin nerede tarumar olur.Kafa nerede zonk zonk çırpar.Aklım sen misin yaman olan. Beri gel de kiminle hem demsin. Kantarın kaça tartar.Ölç bakalım sayıyın ne ağırlığı var.İpinden pırtan ha kafam.
Su en büyük arkadaşım sensin herhalde. Anlamaz olan kafam, anlasın yüreğim.Size büyük teşekkürlerim vardır, dostumsun. Sırrını idrak ettim. Ben mahcubum bu büyük düşünce aleminde fark edemeyen çocuk gibi kaydırak oynayan. Sırrını söylediler ufkumun makaraya sarılıp hapsedilmiş ilhamım anladı da; kafam kaç para eder, kendisine anlatayım da yüreğim borcunu ödesin .
Pınarbaşı , Karasu size Maraş adına teşekkür ederim.Yatağınızda çağıldayarak selvi gibi salınmak varken , insanlarımızın ağzına bereket membası olursunuz.Ulu Cami’de abdest alan hocaya,orucunu açan dervişe rahmet olursunuz.Benim gibi düşünce ipinden pırtına da mana alemine kanat olursunuz.

Hani Hazreti İbrahim büyük Peygamber alemin zaman makarasına dolana kadar, bize sunulan muhteşem yaşamı.Hz. İsmail’in topuğundan vuruş alan ve ‘’ Ancak kana kana doyarak Müslümanlar içer.’’ Büyük Peygamberimize söz olan (Zemzem )su ; ben bütün Müslümanlar adına teşekkürlerimi sunarım.Ey su; bana abdest sağladığın için de büyük teşekkürlerimi sunarım. Tarlada çalışan yarım litrelik suyla abdesttini alabilen Adıyamanlı yaşlı zata hayranım.İşte atalarımızın suya verdiği kıymet bu zatın yaşantısında çocukluğuma derin izler bıraktı. Yoksa su fıçılarından dolu dolu su tedarik edebilirdim. Fırat’ın kenarında suyu israf etmeden adeta suya teşekkür eder yaşantısıyla abdest alan yüce dinin mensuplarıyız . Çocuklarımıza bırakabileceğimiz hazine altın değil belki de Anadolu’da sudur. Artık Devlet eliyle bataklıkları kurutma projeleri , sulama kuyuları açmaya bir son verme zamanı gelmiştir. Suyumuza beddua eder gibi tarımda zalimce kullanmaya.

-----------------------------------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder