26 Nisan 2014 Cumartesi

MEHMET MORTAŞ


Ozan.


DOĞUMU : 1969 yılında Maraş’ın Afşin ilçesinde doğdu. 


ÖĞRENİMİ : İlk ve orta öğrenimini Afşin ilçesinde, 

YÜKSEK ÖĞRENİMİ: Yüksek öğrenimini, Maraş Sütçü İmam Üniversitesi Afşin MYO Elektrik Bölümünü bitirerek tamamladı. Açık Öğretim Fakültesi Sosyoloji Bölümünü okumaktadır. 
Bir kamu kuruluşunda çalışıyor.

EDEBİ HAYATI : Maraş’ta “Bir Edebiyat Yaprağı” isimli sanat edebiyat dergisini bir grup arkadaşı ile çıkardı. 

Şiirleri: Bir Edebiyat Yaprağı, İnsan Saati, Kırağı, Harman, Figan, Altın Külah, Genç Kalemşörler, Bengisu, Mefkure, Mavi Çınar, Kurtuluş, Alkış ve Dört Mevsim Düşünce isimli dergilerde yayınlandı.

ESERİ : 'Gölge Boyu  Irmak'  isimli  şiir kitabı vardır.

MEDENİ HALİ : Evli ve iki çocuk babasıdır.

-------
SOSYAL Medyada kısa birkaç dizeden oluşan şiirleriyle katılır ve diri olduğunu anımsatır.
İşte bunlardan biri: 
--
Kaçıncı ben bir üveyiğin peşinden koşan
Yanımda bir yılkı gibi koşturan gölgem
-mortaş-
--

“kaçıncı ben bir üveyiğin peşinden koşan
Yanımda bir yılkı gibi koşturan gölgem”

Bu iki dizelik şiire yorumum:
Ozan sürekli sevdalının yanıbaşındadır. Yani sevdalı, kendi yanında bir de Ozanını taşır.
Onu yürekten silmek mi? Ne mümkün.
Ozanı kutlarım.
--

1. ŞİİRİ 

bir şehir akıyor gazzeye


şehirlerin ruhunu tehcir için gönderdiler
dünyanın kalbine karanlık habisleri ile geldiler
samirinin nefesinden sanrılarla talan için beklediler

yüzlerinde dipsiz kuyudan yapılmış napalm sivilceleri
nasılda belli ediyor bin yıllık sinsiliği

fosforlu bombalar ateşten boyalı
gözlerindeki kinden bataklıklar barut kokarken
dünyanın fani hırsından yapılmış tanklarla 
talmutta bahsedilen zulüm için geldiler
alkışlarla attıkları her bombayı yüreğimize
ateşini körüklüyorlardı arzın zebaniler
calut simalı insanların 
kangrene dönüşmüş kavminden
kendi cehennemleri ile geldiler
öldürürken kahrolası dili gibi mermilerle 
bebeleri
annelerin yüreğindeki gazzeyi talan ederek geldiler
mazlumun arşa yükselen feryadı üzerinde
taştan ve betondan medeniyetleri ile yeryüzüne serildiler

onlar
dünyanın her yerinde lanetlenmiş kelimeleri ile

onlar
kalpleri taş vicdanları talmutta yazılı nil’den fırata kadar

yeryüzünde bozgunculuk yapmayın dendiğin zaman
hümanist çılgın putlar ile geldiler

yeryüzünün zulmedilen mazlum halkları
elbet beklemekteyiz
o günü 
o saati
ecel rüzgarları ansızın zalimleri
dizlerinin üzerine çökerttiği zaman
sükutun gözlerindeki kıvılcım
ebabil kuşları gibi geldiği zaman
silahların gölgesinden yapılmış tanrılar
musa’nın asası ile kahredildiği zaman
gazze de ölüm mazlumun ahı ile tartıldığı zaman
işte
ey yeryüzünün acı çeken halkları
anla artık
gazze senin hikayen
kopan bir yaprak gibi düşüyoruz gazzeye
avuçlarımda yanıyor çocukların yanmış yüzü
hangi sözcükleri kullansam merhem olmuyor yarama
kendimi sarıyorum cennetten kundaklara

bir şehit
işaret parmakları ile karşı koyarken tanklara
vurur şakaklarıma kurşun gibi gözyaşı
altımdan çekilir şehirler tarih olur filistinde
vicdanlarımız dolaşır çölleşmiş yüreğimizde
sokakların ölüm kusan saatinde
parçalanmış bir hayat sanma ki kolları bacakları
bize acıyorlar görmüyor musun konforlu mekanlarımıza
bir bir düşüyor mermiye el sallarken bebekler annelerine
cennet kundakları ile sarılıyor dünyadaki amelleri

ey lanetlenmiş zihniyetin modern temayülü
mazlumların üzerinde kurduğun kan ve gözyaşından
ah ederek rablerine yalvaran bitap yüreklerin feryadı
tek başına kalsa da taş atan çocuk
gök deniz ve toprak şahit olacak
soğuk merhametsiz ve kanser gibi yayılan zulmün
zamanda kara lekeler olarak
vaat edilmiş vakte kadar
bumerang gibi seni vuracak 

ayaklarımın altından bir şehir kayıyor gazzeye
her damlasında okyanuslar barındıran gözyaşlarımız akıyor
benim memleketimin sararmış başaklar gibi
yanık insanları
korkudan titreyen çocuğun kuş yüreğinde
nazlı gökkuşağı gibi zamansız bir kelimeye
gözyaşları süzülür acının en matemli yerinde
bir bulut geçer rahmet rüzgarından yapılmış helva ile
kalbinde çağıldayan ırmaklar
kelimenin hak için sancak açmış neferi gibi
yeryüzünün zulmedilmiş halkları adına
boynu bükülmüş yetimler adına
zalimlere göğüs geren yiğitler adına
yüreklerinde ağıtlar anadolu diyarından
analar bacılar
güneşte kavruk kavruk yanmış oğullar
maraş akıyor gazzeye
istanbuldan kudüse diyarbakıra
anadolu doğuyor filistin de göğermiş sabah kızıllığına
akıyor halk edilmiş halk 
kanıyla cenneti alanların diyarına

2. şiiri
PUSUDADIR ZAMAN

kanatları kırılmış
bir rüzgârın önündeyim
mühürlenen sonbahar yaprakları
terk ediyor hüzünleri
iniyor kar tanesi burukluğunda
mahşer yerine siluetim
denizi içtim şarap tadındaydı
sarhoş olmadım
gönül putundan helvalar yedim
çare olmadı açlığıma
gölgem saçlarımı okşadı
dokunduğum ağaçlarda saçkıran

gözlerinden acıya ok gibi fırlayan
bakışların baygın
dilimin keskinliğinden
kelimeler yarım
menkıbelerden yapılmış
hayallerin iniyor
önümde gölgeden perdeler
acıyla yoğrulmuş sesler içiyorum
kalbi ölmüş bir asrın hengâmesinden
dünyanın nefesini tutuyorum

-----------------------------------------------

1 yorum:


  1. “kaçıncı ben bir üveyiğin peşinden koşan
    Yanımda bir yılkı gibi koşturan gölgem”

    Bu iki dizelik şiire yorumum:
    Ozan sürekli sevdalının yanıbaşındadır. Yani sevdalı, kendi yanında bir de Ozanını taşır.
    Onu yürekten silmek mi? Ne mümkün.
    Ozanı kutlarım.
    --

    YanıtlaSil