29 Nisan 2014 Salı

YOKSUL OZAN


KİMDİR: Karac’oğlandan sonra yörenin güçlü ozanlarından olduğu söylenir.
----------------------------------------------
ASIL ADI:  Durdu Mehmet Yoksul.
Halk Ozanı

DOĞUMU :  1923 Yılında Maraş’ta doğdu.

ÖĞRENİMİ: Maraş’ın tanınmış simalarından Seydihan Hocadan Kur’an ve fıkıh dersleri aldı.

İLK / ORTA: İlerleyen yıllarda aileye maddi katkıda bulunmak amacı ile çalışmak zorunda kaldı. Okula devam etmeden, ilkokulu ve ortaokulu sınavlara girerek tamamladı.

ÇALIŞTIĞI ALANLAR: Köşker çıraklığı, tarlada çalışmak ve ekin biçmek, kilim dokumak gibi işleri başarıyla yaptı.

ASKERLİK: II. Dünya Savaşı  yıllarında alındığı (Ekim / 1942 ) alındığı askerlikten  1945 yılının  baharında  terhis olur.
Askerlik sonrası, Maraş Belediyesinde ve Orman İşletme Müdürlüğünde memur olarak çalışır.

EDEBİ HAYATI: Değişik konuları içeren şiirleri,  Maraş’ta çıkan gazetelerde yayınlandı. İlerleyen yıllarda yazar Şevket Bulut’un yönlendirmesiyle Kilis’te basılan gazetelerde yazdı ve yörenin âşıkları ile atıştı.

GÖREVİ: Maraş Belediyesinde çalışırken Başkan Ali Kısakürek’in istediği bir şiiri yazmadığından Başkan ile ters düştü ve işi bıraktı.
Ali Saim Emirmahmutoğlu’nun aracılığı ile 1953 yılında Orman İşletme Müdürlüğünde, Ormancı olarak başladığı işini 1960 ihtilaline kadar sürdürdü.  16 Haziran 1960 tarihinde görevine son verildi.  3 Yıllık işsizlikten sonra 1963 yılında ihtilal valisi Orhan Akbay’ın aracılığı ile yeniden işe başlar.

EMEKLİ: 1978 Yılında emekli olur.

UZUN YILLAR: Artık daha çok zamanı vardır. 1978 Yılı ila 2012 yılı arasıda 34 sene gibi ömrün yarısı kadar uzun yıllar vardır.  Siyaset ve kavga şiirlerini bırakmış gibidir.  Bu uzun yılları, din dışına sapmadan, hatta din eksenli, daha yumuşak, sevda şiirleriyle, güzelliklerle değerlendirmenin gerektiğini anlar. 

“Adem’i topraktan yaratan Allah
Şu kızı kaymaktan baldan mı yaptın
Kudretin büyüktür bilirim vallah
Yanakta benini halden mi yaptın”

MEDENİ HALİ: Evli, dört kız, iki erkek olmak üzere altı   çocuk  babası.

ÖLÜMÜ: 23 Kasım 2012 Tarihinde Maraş’ın Doğukent Mahallesinde vefat etti.

ESERİ: 245 Şiirden meydana gelen,  “Durdu M. Yoksul (Aşık Mahfuzi) Hayatı ve Şiirleri” kitabı mevcuttur.


OZANLIĞINI NEREDEN
VE KİMDEN ALDI (1)

15/16 yaşlarına geldiğinde düşündürücü bir rüya sonrası kendine Hak’tan şairlik veridi. Bununla ilgili şiirinin ilk dörtlüğünü buraya, tamamını da aşağıya alacağım.
Oturmuş birkaç pir beni görünce
Sallayın şuna bir pençe dediler
Ne kusur işledim diye sorunca
Selam ver hele bir önce dediler
 

----------------------------------------------

şiirinden örnekler

1.
yunus'ca

Hasta iken yoklamaya
Gelen dostlarım sağolsun
Dostluk kıymetin yürekten
Bilen dostlarım sağolsun

Dostlukla yumuşar havalar
Gül gülşen olur ovalar
Sağlımıza dualar
Kılan dostlarım sağolsun

Fanidir bu dünya âlem
Gönül alır tatlı kelam
Gedemeyip sevgi selam
Salan dostlarım sağolsun

Eşim dostum ve helâlım
Hastayım kalmadı halım
Ben gidersem sağ salim
Kalan dostlarım sağolsun

Dost vardır gam keder siler
Dost vardır dert bela diler
Gördüğünde yüze güler
Yalan dostlarım sağolsun

Varlıkta ya da yoklukta
Bollukta yahut darlıkta
Yaşamın tadın dostlukta
Bulan dostlarım sağolsun

Der YOKSUL hoş dinle kardaş
Dostlar ile eyle haldaş
Şu deli gönlüme yoldaş
Olan dostlarım sağolsun

-----

2.
sayın hocam

Çok muhterem sayın hocam sen bize
İlmihalde açan güllerden anlat
Bağışla ricamız şöyle ki size
Anlayacağımız dillerden anlat

Tarif et abdesti öğret gusulü
Memnun et Allah'ı en son Resulü
Bellet bize İslam’daki usulü
Mevla’ya ulaşan yollardan anlat

Biliyoruz zaten haramı horu
Aklımız almıyor söyleme zoru
Anamız öğretti cahimi koru
Firdevs ırmağından sellerden anlat

Kuran İncil Tevrat Zebur baş tacım
Bütün dertlerime bunlar ilacım
Sünnet vacibe farza muhtacım
Derdime şifalı hallerden anlat

Öylesini de ki gönlümün pasın
Gidersin içimden cehalet yasın
Şu zalim nefsimi sustursun sesin
Tutabileceğim dallardan anlat

Tarif eyle şu beş vakit namazı
Bellet sünneti vacibi farzı
Bize gerek olan namazın tarzı
Rüküye eğilen bellerden anlat

Tekbir alıp durduğum da ka'deye
Gözlerimi bakacağım nereye
Dikkat etmem gerek acep kaç şeye
Nasıl bağlanacak ellerden anlat

Hele de ka'dede nasıl durayım
Secdeye kaç uzuv üzre varayım
Namaz sonu nasıl selam vereyim
Ayak baş burun diz kollardan anlat

Der ki YOKSUL dileğimizi özetle
Cemaati şöyle bir süz gözetle
Allah'ın cenneti dolu nimetle
Yürek soğutacak yellerden anlat
Mayıs/2001

------

3.

sakın ola

Sakın nefsim seni yoktan
Var edeni unutma ha
Milyarlarca zerrecikten
Yaratanı unutma ha

Bir'dir Bir Allah'ı tanı
Düşün olmadığın anı
Senden binlerce insanı
Türeteni unutma ha

Fikir et âlemi gürüp
Çok düşün azıcık durup
Zerrecik suya can verip
Ser edeni unutma ha

Gurur kondurma serine
Bak mahlûkatın türüne
Seni sen gibi birine
Yar edeni unutma ha

Bu YOKSUL'U dinle emi
Kesme kardaştan selamı
Gururluya Cehennemi
Yer edeni unutma ha
    Haziran / 2005

------

4.

Allah'a şükür
Bu gün de verdin rızık
Yedik elhamdülillah
Rabbimize çok şükür
Dedik elhamdülillah

Ana baba Müslüman
Doğduk elhamdülillah
İki cihan nuruna
Uyduk elhamdülillah

Adları Ahmet Mahmut
Koyduk elhamdülillah
Habibine salâvat
Sunduk elhamdülillah

Kur-an'ına inandık
Kandık elhamdülillah
İnanç ırmaklarında
Yunduk elhamdülillah

Der YOKSUL Mevla'm seni
Andık elhamdülillah
Rabbı'm Sana kul olduk
Kaldık elhamdülillah
       Kasım/2006

----------------------------------------------

 

AÇIKLAMA

YOKSUL OZAN
Yıl: 2012.
Mevsim: Bahar.
Yer: Doğukent.
Vakit:  Öğle sonrası.
Söyleşi yapmak için Yoksul Ozan'ı evinde buluyorum kendimi. Üstat 160 metrekarelik bu evde dul kızıyla birlikte yaşıyor.
Aslında daha önce de çok kere anlatmıştı bana yaşamını ve şiir hakkındaki görüşlerini. Ama bu kadar geniş tutmamıştı yelpazeyi. Beni ilgilendiren kısımları (uzun askerlik anılarını, siyasi görüşüne ilişkin anlattıklarını, ormancı iken at sırtındaki serüvenlerini vs. anlatacak değilim.)  yazacağım.
Ama şimdi daha teferruatlıyız ikimizde. Bende kalem kâğıt ve fotoğraf makinesi. Onun elinde kitabı ve dilinde aralıksız konuştuğu şiirleri.

ÖĞRENCİ: “Öğrenci olarak 30/40 kişiydik,” diyor ozan “öğrencilik yıllarım; erginlik çağı öncesi başladı.  Maraş’ın tanınmış simalarından Seydihan Hocadan Kur’an, fıkıh vs. dersleri alıyoruz. Hep hocanın evindeyiz. Çıkamıyoruz, başka yerlere gidemiyoruz. Çok şeyin suç olduğu gibi öğrenim de suç. Hem de büyük suç. Camilerin atlar için ahır yapıldığı yılları, Allah demenin yasak olduğu yılları yaşıyoruz.”  Ahh, diyor ozan, içini çekiyor. Yüzü bana bir garip görünüyor.
Ne oldu üstadım diyorum. Ozan anlamlıca bakıyor.
İnsan nankörmüş, diyeceğim ama dilim varmıyor. Şunu diyebilirim: İnsan, yaşadıklarını çabuk unutuyor.
Ekliyor sonra:
Bir sabah ders için vardığımızda, hocayı kan bere içinde yatakta bulduk. Suçu: ders verdiği için zamanın jandarması tarafından uyarı için tartaklanmış.   Kitaplar ve Kur’an sayfaları yere saçılmış.
Gelin kuzularım diyor, hocam.
Hocanın başına toplanıyoruz.  
Ben bu yataktan çıkacağa benzemiyorum, diyor hoca, eşe dosta selam söyleyin. Bana haklarını helal etsinler. Sizlere dini öğrettiğim için beni bu hale getirdiler. Sizlerden bir isteğim var: İsteğim, öğrendiğiniz gibi yaşamanızdır. Bir de vasiyetim var: Bir gün gelecek, bu şeytanlara karşı duracak bir güç çıkacak. Bu gidişe dur diyecek.  Kim ki, (kendisine bir harf öğrettiğim biri) o yıllara erişir,  o gurubun içinde bulunmaz, o kutsal toplumu desteklemezse kendisine hakkımı helal etmem, din günü iki elim yakasında olur.    
1923 doğumluyum, diyor Üstat. Talebeliğimin 13 ila 15 yaşlarında iken geçtiğini tahmin ediyorum. Yani,  1933 / 1935 yıllarında öğrenciydim.  

Öğrenciler arasında Memidik Ali’nin oğlu da vardı. O, hocamın vasiyetini tutmadı. O zalimlerin safındayken öldü. O, camileri at barınağı yapanların safında. 

Hocamın vasiyetini yıllarca korudum. Oh olsun! O günler geldi.
Üstat, gözleri bir noktada, gülümsüyor. Belli ta öğrencilik yıllarına (75 sene öncesine) gitmişti. Mırıldanıyordu: “Bir güç çıkacak bu gidişe dur diyecek. Kime elif ya da be öğretmişsem, bu gidişin indirilmesi için çalışmayana hakkımı helal etmem.”

DİLE KOLAY,
SEVGİLİYİ GÖRMEK
İÇİN 40 YIL BEKLEDİ

“Nerede ne zaman bulurum dedim
Kırkında görürsün anca dediler

Ozana, düşünde sevdalısı gösterilir. Varlığı tanımlanmayan güçler bir kadeh iksir içirir. Uyandığı zaman aşk başlar, bu yarı sarhoş hayat ozanı mezara kadar bırakmaz.
Yoksul Ozan 75 sene öncesine gidiyor.
Erginlik yaşı sonrası. Düşümde, üst kata çıkardılar. Burada, birkaç pir vardı. Oturmuşlardı. Sanki bir sofradaki gibi.  Beni getiren olsa gerek, bir testi şarabı ortaya koydu. Tas doldurulup bana içirildi. İçimde yangın başladı. Yangın uyanınca da devam etti.
Şimdi bile artarak devam ediyor.
İçirilen bu iksir sabahı söylediği deyişle her şeyi anlattı.     

-----

5.

DÜŞ MÜ HAYAL Mİ


Oturmuş birkaç pir beni görünce
Sallayın şuna bir pençe dediler
Ne kusur işledim diye sorunca
Selam ver hele bir önce dediler

Selamünaleyküm çöktüm diz üstü
Koydular ortaya bir kuplu testi
Birisi el sunup doldurdu tastı
İçirin aşk için gence dediler

Elimi bağlayıp divana durdum
Söylenen sözlere kulağım vurdum
Od düştü bağrıma atların sordum
Acaba biz kimiz sence dediler

Dedim ki vallahi tanıyamadım
Kırıldı kökünden kolum kanadım
Âşıklar seline karıştı adım
Takıldı döşüne kanca dediler

Bir resim çıkardı koynundan biri
İnci diş gül yanak gözleri huri
Sana yar eyledik bak şu esmeri
Yakıştı bülbüle gonca dediler

Aşk sardı içimi düştüm bin derde
Zerrece bir canım kalmadı serde
Dedim ki adı ne mekânı nerde
Çok uzak bir bağda gonca dediler

Der YOKSUL bu dertle ölürüm dedim
Lütfedin sizlerle gelirim dedim
Nerede ne zaman bulurum dedim
Kırkında görürsün anca dediler


“Yani kırk sene sonra. Şimdi  15 yaşındayım. Sevgili şimdi nerede acaba.  Hayır, o henüz doğmadı.  Ne zaman nerede doğacak.  40 sene bekleyecek (sene: 1938)  miyim, diye düşündüm. Aradan seneler geçti.  Çoluk çocuğa kavuştum.    Ama o bana gösterilmedi henüz. Seneler önce, düşümde pirler tarafında gösterilen fotoğrafı yüreğime kazıdım. Sevgilinin resmi hep benimle idi. Benimle uyudu, uyandı, gezdi geldi, düştü ve kalktı. Resmi kazıdığım yüreğimden bir gün olsun çıkarmadım. Akşamları, olmayan, hayali resme baktıktan sonra uyudum.
Seneler ne zor geçiyor.  40 senenin dolması beni daha da heyecanlandırıyor.
Serin bir akşam kente indim. Yönüm evime doğru. Üzerimde ormancı elbisem vardı. Bir Cuma günü ikindi sonrası olsa gerek. Atta iken gerimden bir ses duydum. Ses şimdi daha da net.  Biri bana ‘emmi’ dedi.      Üstadımın o şirini hatırladım. (Şair Karac’ğolan’ı örnek alarak büyüdü. Karacaoğlan’ın kitabını 15 yaşından beri elinden düşürmedi.)   Döndüm, baktım o. Hemen resme müracaat ettim. Olmayan resmi (kafamdan) çıkardım. Tekrar tekrar baktım. Evet o. Artık 55yaşındayım. 40 sene taşıdığım fotoğrafı yerine (kafama) yerleştirdim. Başım döndü, nerede ise attan düşecektim. (1978)
İşte kırk sene sonrası düşümün. Şöyle bir hesapladım, evet kırk sene sonrası. Biliyordum zaten bu sene buluşacağımızı. 
Terzide çalıştığını söyledi. Biraz ağır gider misin, dedi, gülümsedi. Neden yavaş gitmemi istiyordu diye düşündüm.  Belli, çevrenin kem gözlerinden ürküyor, korkuyordu. Sığınacak birini arıyordu sanki.  Buldu işte. Ben de buldum 40 sene aradığımı. Hani eskilerde liseli kızların giydikleri forma vardı. ‘ Mavi üzerine beyaz/ Saçı dalgalanmış biraz’ Ama hayır, evet, mavi üzerinde beyaz  çizgileri olan   bir  formaydı giydiği. O bir kez daha ‘emmi’ dedi. Ben de ona ‘ana’ dedim. O günden sonra hep ‘ana’ dedim  ben de.  Nedense ona şehvetle bakmam yoktu. Hep şevkat vardı arada dolaşan. Günden güne de şevkat arttı. 
Yıllar ilerledi, ona sevdadan söz etmedim. Evlenme çağında ona maddi destekte bulundum, evlenmesine yardımcı oldum. Bir oğlu oldu. Benim adımı koydu. Oğlunu adımla çağırdı.  Adını hiçbir zaman, hiçbir kimseye söylemedim, diyor.
‘Bana da mı, söylemezsin,’diyorum.
90’a merdiven dayayan yaşlı ama içi genç kalan ozan gülümsedi.
‘ Kimseye söylememen, yazılarında kullanmaman şartıyla ileride söyleyebilirim,’. dedi. (Dedi ama ömrü yetmedi. Bunları, yılın baharında söyledi. Sonbaharında da, hadi eyvallah, Allah’a emanetiniz, dedi ve gitti. )




Durdu Yoksul ile  ortak yanımız vardı. YOKSUL OZAN adını ben verdim ona. Bu yılın içinde Onunla uzun bir söyleşi yatım.

Eve geldiğimde hayıflandım. Güzel söyleşi boşa gitti.  Boşa gitti çünkü eve gelince öğrendim gerçeği. Ferit, makinanın sesini kapattığından görüntüler sessizdi.

 Sene ; 1950'li yıllar. Durdu Yoksul ormancıdır. At üzerinde dağlarda gezerken yolda bir kağıt parçası görür. Kağıdın ön yüzünde  (yukarıdaki resim)  zamanın başbakanı Menderes'in fotoğrafı, Maraş'a geleceğine dair anons ve Maraş'lı ozanların şiirlerinden oluşan kitabın reklamı var.

 Arka yüzünde de kendinin iki şiiri var.

  


------------------------------------------------

1 yorum:

  1. Allah cc. Rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Muhterem babam Ali Yoksul'un büyük kardeşi, Yani amcam olur kendisi.

    YanıtlaSil